×

Türk Vatandaşlığı Kanununun Kabulünün 96. Yılı

Türk Vatandaşlığı Kanununun Kabulünün 96. Yılı

Özet

23 Mayıs Perşembe 2024

96 yıl önce bugün, 23 Mayıs 1928'de Türkiye Büyük Millet Meclisinde 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nu kabul edildi.       Böylece asırlardır hor görülen Türk, yurttaşlık payesiyle onurlandırıldı.  Türk; Yavuz Sultan Selim’e göre, eşek idi...Türk; Koçi Beye göre, mezhepsiz ecnebiydi...Türk; Hoca Saadettin Efendi’ye göre, leşti, hilebazdı, aşağılıktı...Türk; Naima’ya göre, azgındı, çirkindi, kabaydı, cahildi...Türk; Nef-i’ye göre, Allah’ın ir...;


Türk Vatandaşlığı Kanununun Kabulünün 96. Yılı

96 yıl önce bugün, 23 Mayıs 1928'de Türkiye Büyük Millet Meclisinde 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nu kabul edildi.       Böylece asırlardır hor görülen Türk, yurttaşlık payesiyle onurlandırıldı. 

Türk; Yavuz Sultan Selim’e göre, eşek idi...
Türk; Koçi Beye göre, mezhepsiz ecnebiydi...
Türk; Hoca Saadettin Efendi’ye göre, leşti, hilebazdı, aşağılıktı...
Türk; Naima’ya göre, azgındı, çirkindi, kabaydı, cahildi...
Türk; Nef-i’ye göre, Allah’ın irfan pınarını yasakladığıydı...
Türk; Baki’ye göre, kabaydı...
Türk; Hafız Çelebi’ye göre, baban bile olsa öldürülmesi gerekendi...
Türk; Sadrazam Kuyucu Murat’a göre, başı vurulması gerekendi...
Türk; Aksaraylı Kerimettin Mahmut’a göre, hunhar köpekti. Me’lundu...
Türk; Merzifonlu Seyyit Abdurrahman Eşref’e göre, eşsiz bir gaddardı...
Türk; Gelibolulu Mustafa Ali’ye göre, pasaklıydı, çirkindi...
Türk; Taşlıcalı Yahya’ya göre, soyu kuruyasıca idi...
Türk; Büyükelçi Moralı Çuhadır Ahmet’e göre, hayvandan farkı olmayandı...
Türk; Tokatlı Nuri’ye göre, şehir dili bilmez hayvandı...
Türk; Şeyhülislam Mustafa Sabri’ye göre, tiksinti duyulandı...
Türk; Vahdettin’e göre, dini, soyu sopu, yurdu belirsiz, cahiller sürüsüydü...

Osmanlı, Ermenilere, “Millet-i Sadıka”, Araplara, “Kavm-i Necip”, Rumlara, “Romalı” anlamına gelen “Romeos” derken Türkler’i aşağılamıştı. 

Peki, Türk kendini nasıl görüyordu?
Şevket Süreyya Aydemir Suyu Arayan Adam'da bakınız Osmanlının son dönemindeki Türklük algısını nasıl anlatıyor;
İlk ders beni şaşırtmıştı. Bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı. Hepsi de Anadolu köylüleriydi. Biz Anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp bilirdik. Halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler.
Fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. Daha ilk sual cevaplarda anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı.
‘Biz hangi milletteniz’ deyince her kafadan bir ses çıktı:
‘Biz Türk değil miyiz’ deyince de hemen, ‘Estağfurullah’ diye karşılık verdiler.
Türklüğü kabul etmiyorlardı.
Halbuki biz Türk’tük. Bu ordu Türk Ordusu’ydu. Türklük için savaşıyorduk. Asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu Türklük olabilirdi.
Fakat ne çare ki bu “biz Türk değil miyiz?” diye sorunca “Estağfurullah” diye cevap verenlerin görünüşe göre Türk demek Kızılbaş demekti.
Dininde, milliyetinde birleşmiş olmayan bu bölük, dersler ilerledikçe görüldü ki, devletin şeklini, devletin adını, padişahın ismini, devletin merkezini, başkumandanını ve onun vekilini de bilmemektedir.
Hele iş, vatan bahsine dönünce büsbütün karıştı. Kısacası, vatanımızın neresi olduğunu bilen yoktu. Yahut da bütün bilgiler, belirsiz, köksüz, şekilsiz ve yanlıştı.

 
Falih Rıfkı Atay, Batış Yılları'nda zamanın Türklük algısını anlatıyor;
Kendime ilk defa ne zaman Türk dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda Türk, kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden ve Osmanlı idik. İlmihallerde baş dersimiz ‘din ile milliyetin bir olduğunu öğrenmekti.
Vatan sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de Namık Kemal’i okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet’te duydum.
Biz padişah kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırırdık...

Atamız işte böyle bir atmosferde yetişti, daha doğrusu kendi kendini yetiştirdi. 
Hayatın her alanında Türk’ün, aşağılanışına şahitlik ederken Osmanlı münevverlerinin Babıali’de Türk sözünü Arap aksanıyla ifade ederek Terk diye yazdıklarını unutmadı. Terk sözcüğünün çoğulu Arapçada Etrâk demekti; ve Türklere, İdrâki biidrak yani anlayışsız diyorlardı. 

Oysa, Atamıza göre Türk, yıldırımdı, kasırgaydı, dünyayı aydınlatan güneşti. Türk'e kim olduğunu, aslını, neslini, hakikatini hatırlatmak gerekti.      Bunu yapabilmek için Türk'e baş, Başbuğ olmak gerekti. Osmanlının Türk'ü aşağılayarak el üstünde tuttuğu milletler bir bir İmparatorluğa baş kaldırırken, o Türk ki bayrağına, sancağına, devletine ve milletine hizmete devam etti. Cepheden cepheye koşarak, ölerek öldürerek mücadele etti. Bu mücadelede Mustafa Kemal de Türk milletinin asil bir evladı olarak tüm ihtişamı ile milletine zuhur etti. Başbuğu ile şahlandı Türk. Önce esaret zincirlerini kırdı sonra cehalet zincirlerini. Türk, Osmanlı’da olduğu gibi aşağılanan horlanan değildi artık. Zamanın ruhu değişmişti çünkü Türk'ün önderi değişmiş, Türk'ün başına Ata Türk geçmişti. Türk; uluydu, yüceydi, artık. Türk artık tarihe sığmayan yüce bir milletti... Ne Mutlu Türk'üm Diyene!

90
1
An unhandled error has occurred. Reload 🗙